
------------------------------------------------------------------------------------------------
Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değil aslında. Tıpkı Delal ve Şiyar’ınki gibi. Delal düğün günü gelin alaylarıyla en mutlu gününü yaşıyordu. Herkes Şiyar’ı bekliyordu. Atın üstünde hareketsiz biçimde yatıyordu. Şiyar’ın ölümü ile Delal sarsılmıştı. En mutlu günü bir anda en kötü gününe dönüştü. Delal uzaklara gitmek istedi. Çünkü Şiyar’ın kardeşi Diyar’la evlenmek istemiyordu. Ama töre buydu. Ümidini kaybetmişti. İnsan umudunu yitirmemelidir. ‘’Umutsuzluk manevi bir intihardır.’’ Şiyar’ın atı Cengâver’e bindi. Hızlı sürüyordu. Cengâver ile ölüme gidiyordu. Düştüğünde Cengâver ölmüştü. Şiyar’dan tek kalan da ellerinden kayıp gitmişti. Bir karar vermesi gerekiyordu. Köyde misafir olan birisi onu kendi köyüne götürüp oğluyla evlendirmek istediğini söyledi. Oğlunun da onun gibi yaralı olduğunu söyledi. Delal’in başka çaresi yoktu zaten. Ama eğer köyden giderse bir daha geri dönemezdi. Çünkü töre buydu. Her şeyi arkasında bırakıp gitti. Baran ile evlendi. Baran’ın ayağında bir sakatlık vardı. Hiçbir doktor iyileştirememişti. Delal günlerce susuyor, evin işini görüyordu. ‘’Büyük dertler dilsizdir.’’ Baran’ın ayağı için çok üzülüyordu. Onun için bir falcıya gitti. İstediği şey köyündeydi. Ölümü göze alarak, köyüne gidip alıp geldi. Ne demişti Delal’in kardeşi ona sen ‘YAĞMURUN GELİNİSİN’.
Sevginin ve cesaretin gücüyle.
‘’İnsan meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır.’’
Bu yazı toplamda 2164 defa okundu.